Cumhuriyet döneminde birçok başarıya ve yeniliğe imza atılmıştır. Hiç şüphe yok ki bunlardan en önemlisi işgal altındaki vatan topraklarının, elde edilebildiği kadarını düşmandan kurtarmaktır. Bozkurt- Lotus davası ise tarihin tozlu sayfalarında kalmasına rağmen, o dönemin en mühim uluslararası başarılarından birisidir.
Bozkurt – Lotus davası, 2 Ağustos 1926 tarihinde Türk vapuru Bozkurt ile Lotus adındaki Fransız vapurunun Ege denizindeki Midilli açıklarında çatışarak(çarpışarak) batması ile 8 Türk vatandaşının hayatını kaybetmesi sonucu bir Türk gemisi olan Bozkurt isimli vapurun kaptanı ile beraber Fransız gemisinin kaptanı Demons‘un İstanbul‘da Türkiye Devleti tarafından tutuklanması sonucunda başlayan uluslararası bir davadır.
Dava Önceside Yaşananlar
Fransa, tutuklama kararına itiraz ederek Fransız kaptanını Türkiye‘nin tutuklama yetkisi olmadığını iddia etmiştir. Bunun üzerine Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı‘na başvurulmuş, 1934 yılındaki Soyadı Kanunu ile Bozkurt soyadını alacak olan Mahmut Esat‘ın Türkiye’yi savunduğu bu dava Türk tezinin kazanması ile sonuçlanmıştır
Mahmut Esat dava öncesi süreci şu şekilde anlatmıştır:
Bir gün Atatürk ve İnönü beni nezdlerine çağırdılar. Meseleyi bir daha izah etmemi emrettiler. Anlattım ve sözlerimi şöyle tamamladım: “Paşam, Lahey Adalet Divanına gidelim, kimin haklı olduğu meydana çıksın. Ben hakkımızdan eminim. Müsaade ederseniz davamızı ben müdafaa edeyim. Kaybedersem memlekete bir daha dönmem. Fakat kazanacağız. Hem Adalet Divanı önüne gitmeden Fransızların dediğini yapacak olursak Fransız Devletinin tehditleri karşısında boyun eğmiş olacağız, bu da onlara diğer meselelerde aynı tehditleri öne sürdürmek cesaretini verecektir. Halbuki Lahey Divanına gidersek davayı kaybetsek dahi şeref ve haysiyetimiz zedelenmez. Zira milletlerarası bir mahkemenin hükmüne uymak şerefsizlik değil, bilakis büyük şereftir.” Bu sözler üzerine Atatürk bana şu şekilde cevap verdi: “Güle güle git kazanacaksın, kazanmasan da memleket seni bağrına basacaktır”.
Karar Literatüre Lotus prensibi olarak Geçti
Fransa, Türkiye‘nin yaptığı tutuklamanın uluslararası hukuka aykırı olduğunu öne sürerek açık denizlerde işlenen suçlarda, yalnız geminin bağlı olduğu devletin kovuşturma hakkı bulunduğunu savundu. Lahey Adalet Divanı bunun zorunlu ve kesin bir kural olmadığına kanaat getirip suçun etkisinin Türk gemisinde görülmesi sebebiyle Türkiye Devleti’nin olayla ilgilenme hakkı bulunduğunu belirtti ve Fransız kaptanı hakkında kovuşturma yapmakla Türkiye’nin uluslararası hukuka aykırı davranmadığını kabul etti.
Bu karar, literatüre Lotus prensibi ya da Lotus yaklaşımı olarak geçti ve “açık denizlerin serbestliği ilkesi” adı altında 1958 tarihli “Cenevre Açık Deniz Sözleşmesi“nde sözleşmeye taraf türm ülkeler için kural hâline getirildi.
Adına Marş Bestelendi
Bugün artık çoktan unuttuğumuz Bozkurt-Lotus davası, Türkiye’nin gündemini daha sonraki senelerde de işgal etti. Lahey’in kararı milli bir zafer, davayı kazanan Mahmut Esat Bey de kahraman olmuştu. Bazı şairler dava ile ilgili destanlar yazdılar ve zaferin şerefine bir de marş bestelendi. Dava ve Mahmut Esat Bey’in savunmaları, zamanla dünya hukuk literatürüne girecek ve benzer davalarda emsal teşkil edecekti.
Ve, konunun bir başka tarafını da gözden uzak tutmamamız gerekiyor: Mahmut Esat Bozkurt, Lahey’de dünya hukuk literatürüne girdiği sırada, henüz 35 yaşındaydı.