“Denizcilerin suç kapsamına alınması” konusunda BIM-CO, denizcilerin cezai müeyyide aldığı uluslararası uygulamaları içeren son olaylar üzerinde bir çalışma gerçekleştirdi. Bu çalışmanın amacı; “denizcilerin tutuklandığı olayları, bu tür olaylarda kullanılan gerekçeleri ve denizcilerin haklarını korumak için tüm düzeylerde alınan insiyatifleri tanımlamak” olarak açıklanıyor. Bu doğrultuda BIMCO Yönetim Kurulu, 2 Mart tarihinde Singapur’da yapılan Yönetim Kurulu Toplantısı’nda, bu çalışmayı uygulamaya koyma kararı aldı. Böylece Yönetim Kurulu, denizcilerin haklarının korunmasını amaçlayan bir BIMCO Koordinasyon Grubu kurulmasını da kabul etmiş bulunuyor.
Bu Koordinasyon Grubu; suç kapsamına alınma uygulamalarının, çalışanlar üzerindeki etkisini azaltmalarına yardımcı olacak şekilde, üyelerini bilgilendirecek ve onlara kılavuzluk edecek. Ayrıca gene bu kapsamda, fiili olaylar gerçekleştikçe doğrudan yardımda da bulunabilecek. Öte yandan Koordinasyon Grubu, BIMCO’nun ilgili yetkilileriyle, ilgili platformlarda yapıcı diyaloglar oluşturmayı amaçlayan ve kendisiyle aynı görüşlerde olanlarla birlikte çalışarak, uluslararası düzeyde benzer faaliyetlerin aktif olarak yürütülmesini sağlayacak.
Çalışma Nasıl Gerçekleşti?
BIMCO öncelikle bu çalışma için değerlendirmek üzere, 1996 ile 2006 yılları arasında gerçekleşen 44 adet olay belirledi. Söz konusu olaylardan 9’unda denizciler, kasdi bir fiilden ya da ihmalden suçlu bulunarak tutuklandı. Olayların büyük bir çoğunluğunda ise, tutuklama ya da ceza uygulaması, ilgili suçlar kanıtlandıktan sonra gerçekleşti. Bu tür davaların sayısı 28. Ayrıca aralarında çevreye verdikleri zarar nedeniyle, basında oldukça büyük bir yankı uyandırdıkları halde denizcilerin tutuklanması ya da ceza alması ile sonuçlanmayan durumların bulunduğu 7 vaka da incelendi.
Kanıtsız Tutuklamalar
Bunların arasında özellikle üzerlerinde durulan vakalar; hatalı oldukları kanıtlanmadan önce denizcilerin tutuklanmış olduğu davalar olarak belirtiliyor. Belirlenen bu 9 dava, 9 yıllık bir dönem içerisinde, denize kıyısı olan 9 farklı devleti ilgilendirecek şekilde gerçekleşti. Bunların arasında; PRESTIGE, TASMAN SPIRIT ve ERIKA gibi oldukça bilinen olaylar da yer alıyor. Bu vakaların en az 4‘ünde denizciler, herhangi bir cezai müeyyide nedeniyle değil, daha çok, bir tür “önlem” olarak tutuklandı. Tüm vakaların ortak özelliği ise, söz konusu olaylarda tutuklanan denizcilerin, kanıtlanmış bir cürmü kast/suç girişimi ya da ihmalkarlığı olmayışı. Bu olaylar, aylara hatta yıllara yayılabilecek, oldukça uzun bir süre boyunca anayurtlarından uzakta tutuklu kalan denizciler üzerindeki baskıyı gözler önüne seriyor. Çünkü bu davalardan birisi; intihar girişimi, bir başkası ise trajik bir intihar ile sonuçlandı.
Kanıtlı Tutuklamalar
Bir ihlalin söz konusu olduğu kanıtlandıktan sonra, denizcilerin tutuklandığı ve haklarında cezai müeyyide uygulandığı 28 vaka ise sadece 4 ülkede gerçekleşti. Bu olayların 25’i Amerikan limanlarında, birer tanesi ise sırasıyla Malta, Fransa ve Singapur’da gerçekleşti. Bu vakalardan 18’inde Yağlı Su Ayırıcılarının (OWS) kurcalanmış ve/veya Petrol Kayıt Defterlerine (ORB) yanlış girişler yapılmış olduğu görüldü. Geriye kalan vakalar ise; çevrenin kasıtlı olarak kirletilmesi, adam öldürme, başarısız sefer, mülke zarar verme ve sis düdüğünün çalınması faktörlerinden oluşuyor. İşte bu 28 vaka, denizcilere verilen, aralarında uzun dönem tutukluluk ve ağır para cezalarının da bulunduğu büyük yaptırımları oldukça net bir şekilde gözler önüne seriyor. Bu vakalar ayrıca, söz konusu olaylarda başvurulan ilgili kanun ve konvansiyonların yeniden gözden geçirilmesine de yardımcı oldu. Çünkü bu tür kanunlar ve yönetmelikler ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeylerde bulunabiliyor ve bazıları açıkça denizcilerin suç kapsamına alınması için kullanılırken, diğerleri denizcilerin haklarının korunması için çalışıyor.
Çalışma sonucunda; “denizcilerin suç kapsamına alınmasının bölgesel değil, daha çok küresel bir sorun olduğu”, geçerli kanunların çoğu adil olduğu halde, zaman zaman adil olmayan şekilde uygulanabildikleri görülüyor. Bir başka bulgu ise; IMO ile ILO’nun bu sorunların varlığını kabul etmiş ve dolayısıyla denizcilerin, adil olmayan uygulamalara karşı korunmalarını amaçlayan kılavuzlar oluşturmak konusunda belirli ilerlemeler kaydetmiş olması olarak belirtiliyor.